Kayıtlar

Temmuz, 2015 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Medya ve Mimarlık

Resim
Bugünkü Sabah Gazetesi’nden bir haber: Fay Canına! 1999 depremi sonrası DSP-MHP-ANAP koalisyonunun oluşturduğu 57’nci hükümetin Bayındırlık ve İskan Bakanlığı’nın ‘fay hattı koruma bandı’ için belirlediği alanların hiçbir jeolojik etüt ve jeoteknik incelemeye tabi tutulmadığı tespitine varıldı. İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Meclisi itiraz sahiplerini haklı bularak, 2013’teki mahkeme kararın da emsal kabul edip fay hattı koruma bandı düzenlemesini iptal etti. Son 10 yılda Türkiye’de, “kalkınma”ya paralel olarak medya da semirdi. Artık her gazetenin bir emlak eki var. Eklerin olmadığı günlerde gazete reklamlarının büyük bir kısmı hep inşaat sektörü ağırlıklı reklamlardan oluşuyor. Ya bir konut ya da bilemedin ofis projesi reklamı ya da yapı malzemesi reklamı gazetelerin reklam pastasının büyük dilimini oluşturuyor. Sadece hükümet yanlısı gazetelerde değil, hükümete en karşı ya da ortada olanlarda da durum aynı. Aylar önce Ağaoğlu Birgün’e reklam vermişti ve Birgün’ün rekla...

Erdoğan ve Mimarlık

Resim
Son dönemde hepimiz siyasetle ister istemez daha yakından ilgilenir olduk. Toplum olarak siyasallaştık. Dışında kalmak, işime zaman ayırmak için çabaladım ama ben de dâhilim yazdıklarıma. Mimarlık ve mimarlık yayıncılığı siyasetle doğrudan ilişkili ama yine de en kısa zamanda üzerimizdeki siyasallık yükünden bir nebze olsun kurtulmak arzusunu paylaşarak başlamak iyi olur bu siyaset ilişkili yazıya. İki yıl süren gergin bir dönemin sonunda bir grup insan tam da boğulmak üzereyken biraz nefes aldığını hissetti 7 Haziran 2015 seçimlerinin sonucunun ortaya çıkmasıyla. AK Parti’nin tek başına iktidar olamayacağının görüldüğü seçim sonucu tablosunda nasıl bir koalisyon kurulacağı, daha doğrusu AK Parti’nin olası koalisyon hükümetinin bir parçası olup olmayacağı belli değil. Benim bir mimar olarak beklentim ve isteğim olmaması yönünde. AK Parti, koalisyonun bir parçası olur ya da olmaz, bir sonraki seçimlerde ANAP gibi silinir ya da güçlenir. Ne olursa olsun AK Parti çizgisinin Türkiye’de...

Peki Ne Olacak Çevreye, Kentlere?

Resim
7 Haziran seçimlerine kısa bir zaman kaldı. Türkiye tarihindeki her seçimi önemli kabul ettiğimiz gibi bunu da önemli kabul ediyoruz. Pazar günü gidip oyumuzu kullanacağız, bu yazıyla bir diyalog kurabilenlerin hemen hepsinin oyunu hangi partiye vermeyeceğini biliyoruz. Öte yandan Türkiye politikasında bir çizgideki X parti ortadan yok olunca onun yerini aynı çizgideki Y partisinin hemen alabildiğini de biliyoruz. Yani seçim sonuçları ne olursa olsun Türkiye politik ortamında hızlı bir dönüşüm beklemek pek anlamlı değil. Bugünlerde çoğumuzun gündeminde politika; taksilerde, yolculuklarda, jürilerde, kafelerde hep politika konuşuyoruz. Bir çıkış arıyor ama bulamıyoruz. Eminim bu yazıyı okuyan siz de, kendinize ait bir şeyler bulacaksınız. İktidar partisi kaybetse ne olur, karşısında güçlü bir muhalefet mi var diyeceksiniz. Geri kalan 3 partinden hiçbirine “gönlüm rahat bir şekilde oy vermeyeceğim” diye mırıldanacaksınız. Bazılarımız gibi acaba çekip gitsek mi buralardan diyeceksiniz…...

Aslında Tek İhtiyacımız Biraz Restorasyon

Resim
Son dönemde gri alanlarımız yok oldu. Ülkenin ortamının da uzantısı olarak her alanda uçlarda hareket ediyoruz. Genel olarak da önümüze gelen projeleri eleştiriyoruz, en azından benim için öyle sanırım. Merkez Türkiye projesini duyduğumda yine, hemen itiraz ettim. Kendimi o partili bu partili görmediğim için sanırım, bu itiraz benim için normaldi. İktidara karşı duruşlarını daha çok CHP ile örtüştürerek yapan arkadaşlarımın sosyal medya mesajlarında ise Merkez Türkiye ile ilgili olumlama eğilimleri ağırlıkta görünüyordu. Beraberce düşünelim: Merkez Türkiye’nin Kanal İstanbul’dan ne farkı var? Bir noktaya odaklı; yerel dinamikle ileri sürülmek yerine merkezden ortaya atılan çılgın bir fikir. Liman olmayan bir bölgede bir devasa kentin ne işi var? Konya – Kayseri arasında deniyor. Lojistik olarak mantıksız; eldeki doğa değerlerini kaybetme açısından ise korku filmi gibi. Kanal İstanbul’dan bile kötü bir fikir. Yok, liman olan bir yerde ise elimizde bir şey kalmadı, hangi sahili ma...

Ak Saray’ın Mimarı

Resim
Şefik Birkiye mimar, La Cambre Mimarlık Fakültesi’nin 1978 mezunu; Belçika’nın önemli okullarından Louvain’den 1981’de alınmış şehir planlama yüksek lisansı da var. 1979’da kurduğu Vizzion Mimarlık, kurulduğu günden bugüne Belçika merkezli olarak çalışıyor. Benim İTÜ’den mezun bir sınıf arkadaşım da yanında çalışıyor. Son 5 yılda en yakın arkadaşlarımdan birisi olan, içtiğimiz su ayrı gitmeyen başka bir mimar arkadaşım da bir süre yanında çalıştı… Türkiye’de AAU Mimarlık isimli bir başka şirketi var. Esasında İstanbul Ticaret Odası sicil kayıtlarına göre İTO’da kayıtlı 13 şirketin ortağı. Bazıları 100 milyon TL’den fazla sermayeye sahip bu şirketlerin hemen hepsinin esas çalışma alanı gayrimenkul geliştirme. Kendisiyle ilgili basında çok sayıda haber var, eskiden kendisiyle yapılmış söyleşiler de var. Ahmet Hakan’ın Klassis Otel ile Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nı benzetmesi ile köşeye taşıması ile iyice tanınır olmuş. Yine de binalarını ve tasarımlarını hatırlamakta fayda var: Klassis O...

Gelibolu Virüsü

Resim
Yarışmayla Yap’ılan Abide, Gelibolu Yarımadası’nın ve savaşın simgesi durumunda İstanbul’dan Ege’ye Trakya üzerinden seyahat edilecekse, rota üzerindeki bir şehirdi Çanakkale benim için uzun yıllar boyunca. Otoyolun hizmete alınmasından sonra Kınalı’da otoyoldan çıkılır, Tekirdağ ve Keşan’ı takiben Gelibolu’ya varılırdı. Hadi yazmadan geçmeyelim Tekirdağ’da bir köfte molası da verilirdi. Avrupa yakasında bulunan Gelibolu ya da Eceabat’tan o eski feribotlarla Anadolu’ya geçilir oradan da Assos ya da Ayvalık’a devam edilirdi. 2013’te açılan Çanakkale Yayın Kulesi ve ardından gelen bir dizi yarışma sayesinde Çanakkale ve Gelibolu Yarımadası’nı daha yakından tanıma fırsatım oldu. Çanakkale’de, son 2-3 yıl içinde Belediye ve Valilik eliyle açılan 9 yarışma kenti Türkiye’de benzersiz bir yere koyuyor. 100.000 nüfuslu ve sanayi ya da turizmde, başka kentlerle karşılaştırıldığında hiç de “çekici” olmayan bu kenti güzel kılan başka unsurlar da var. Bu nedenlerle Arkitera Süperkent’te hiç zo...

Türkiye’nin En Önemli Sorunu

Resim
İşsizlik ve ekonomi mi? Evet, büyük bir sorun ama işsizlik tüm dünyada önemli bir sorun. Türkiye’nin işsizlik sorunu AB ortalaması ile aşağı yukarı aynı. İspanya, İtalya ve komşumuz Yunanistan’a göre oldukça iyi durumdayız hatta. Asgari ücret AB ortalamasının birkaç kat altında, emekli maaşları da öyle. Lakin kimsenin elinde bir sihirli değnek yok, yavaş yavaş iyileşecek. Yarışta Güney Kore ile aynı çizgiden başladık ve şimdi onlar çok önde ama unutmayalım ki biz biraz da Ortadoğulu bir toplumuz… Kürt sorunu mu? Osmanlı’dan bugüne aralıklarla varlığını hissettiren ve özellikle 1984’ten, son birkaç yıla kadar yaşanan ağır travma çözüm süreci ile biraz iyileşti. Evet, halen Türkiye’nin en büyük sorunlarından. Hala anadilde eğitim gibi basit bir konuyu bile çözemedik. Hala silahlı güçlere karşı devlet otoritesi yok. Yerinden güçlü yönetim sadece Kürtlerin yaşadıkları bölgeler için değil tüm Türkiye için halen sorun… Alevi sorunu mu? Farklı etnik gruplara olduğu gibi farklı inanç gruplar...

Meslek Körlüğü

Resim
Türkiye’de bir yılda bilmem kaç on bin tane bina yapılıyor. Bu binalar bir şekilde projelendiriliyor. Yarışmayla projelendirilenlerin sayısı yılda 9. Geçtiğimiz yıl yarışmayla projelendirilen yapılardan inşaatı tamamlanan 2 bina var. Kamu; Çamlıca Camisi, TOKİ ya da Sahabiye’de olduğu gibi akla ziyan yarışmalar açabiliyor. Büyük mimarlık ofisleri; jürileri belirsiz, ödemesi keyfe keder yapılan oldukça kötü zeminde düzenlenen özel sektör yarışmalarına katılıyor. İhalelerde; tanıdık bildik, serbest mimarlar derneklerinin üyesi de olabilen isimler %50-60 kırım yaparak iş alabiliyor. Mimarlar Odası; bırakalım yarışmalarda aktif olarak motive edici, düzenleyici bir rol oynamayı, kendi açtığı yarışmalarda dahi sürekli sorun yaratıyor. Mimarlar, bedelini almadan proje çizebiliyor. Kamu idareleri, bedelsiz ve yönetmeliksiz yarışma açabiliyor… Açan açar elbette, lakin bu yarışmalara mimarlar katılıyor. Yarışma alanının olmaktan çok mimarlık alanının genel sorunları sayılabilecek yukarı...

Şirazemiz Kaydı!

Resim
İzmit, İsmet Paşa; Adana, 5 Ocak; Şanlıurfa 11 Nisan; Eskişehir, Kayseri ve Bursa Atatürk ve Gaziantep, Kamil Ocak… Geçen yüzyıl boyunca, genelde kent merkezinde, yaya olarak kolay ulaşılabilen stadyumlar ürettik. Bunlardan bazılarını yukarıdaki paragrafta andım. İrili ufaklı tüm kentlerde stadyum –belki de eski Roma’da olduğu gibi- kentin merkezinde yerini koruyordu. Son 10 yılda ise bu durum tamamen tersine döndü. Stadyumlar artık kent merkezlerinde barınamıyor. Çoğunlukla Gençlik ve Spor Bakanlığı ile TOKİ işbirliğiyle yürüyen büyük bir yenileme işiyle daha karşı karşıyayız. Bu işbirliği kapsamında kent dışında bir arazi belirleniyor ve TOKİ bu araziye Bakanlık için bir stadyum yapıyor. Karşılığında kent merkezindeki eski stadyum alanı TOKİ’nin oluyor. Merkezlerdeki bu eski stadyum alanları kimi zaman AVM, kimi zaman konut olarak değerlendiriliyor. Bazen tekil örnek olarak karşımıza çıkan stadyum sorunu esasında ülke geneline yayılmış ve sorun tanımı da bu kadar basit. Geçtiğimi...